Sevgili Peygamberim Hz. Muhammed'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem hayatına bakıldığı zaman sıradan bir insan gibi yasamasının sırrı neydi
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in Sallallahü Aleyhi ve Sellem hayatına bakıldığı zaman sıradan bir insanın hayatında olan yemek, içmek, uyumak, evlenmek, savaşmak gibi fiiller gözükmektedir. Bu fiilleri yapan bir insanın sıradan bir insandan farkı ne olabilir?
Hazret-i Peygamberin (ASM) halleri ve vasıfları, hayatını anlatan eserlerde ve tarih kitaplarında çokça bahsedilmiştir. Fakat o vasıfların ve hallerin büyük çoğunluğu, Hz. Peygamberin (ASM) insan yönüne bakmaktadır ve anlatılanlar Hz. Peygamberin (ASM) sadece maddi şahsına bakmakta, manevi şahsına bakmamaktadır. Hz. Peygamber (ASM)'in manevi şahsiyeti ve kudsi mahiyeti o derece yüksektir ki, tarih kitaplarında anlatılan maddi şahsiyetiyle alakalı vasıfları, O'nun (ASM) yüksek kıymetini tam olarak anlatmaktan çok uzaktır.
Kulluk yönü itibariyle bile "Bir işe sebep olan, o işi bizzat yapan gibidir."sırrınca, her gün, hattâ şimdi de bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir muazzam ibadet, O'nun (ASM) sevaplarına eklenmektedir. Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz rahmetine, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir kabiliyetiyle mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar olmaktadır.
"Levlake levlake, lema halektul eflak" kudsi hadisi sırrınca şu kâinatın yaratılışın asıl gayesi, tarihlerin şahitliği doğrultusunda en mükemmel insan (1), Kâinatın Hâlık' ı olan yaratıcımızın tercümanı olan mübarek şahsiyetini ve mahiyetini tam olarak anlamak için kitaplardaki vasıfları ve halleri kâfi gelmemektedir.
Meselâ, Hazret-i Cebrâil ve Mikâil iki muhafız gibi Bedir Savaşı'nda yanında bulunan, Hz. Cebrail'i geride bırakarak Mi'raç'da Cenab-ı Allah ile görüşecek kadar yüksek makamlara erişen manevi mahiyetini bir kenara bırakıp; savaşta zırh giyen, yara alan, hasta olan, açlık çeken, ticaret yapan, sahabeleri ile bir arkadaş gibi sohbet eden, bir aile reisi olarak eşleri ve çocukları ile ilgilenen, torunları ile oynayan,.. vb. insani yönleri ile değerlendirmeye kalkmak hata olacaktır.
İşte, yukarıda anlatıldığı gibi Efendimizin (ASM) insani yönü ile alakalı duyulanlar karşısında hata yapmamak için, bir de başımızı kaldırıp hakikî mahiyetine ve peygamberlik vazifesi ile Cenab-ı Hakk'ın elçisi ve Rehber Kitabının tercümanı olan asıl nuranî manevi şahsiyetine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer.
Anlatılanların daha iyi anlaşılması için şöyle iki misal verilebilir: Örneğin bir hurma çekirdeğini düşünelim. O hurma çekirdeği toprak altına bırakılıp, zamanla büyüyerek koca meyveli bir ağaç olur. Hem gittikçe her tarafa dal ve budak verir büyür. Veya bir tavus kuşu yumurtası düşünelim. Zamanı gelince o yumurtadan yavru bir tavus kuşu çıkar. Sonra, mükemmel olarak yaratılmış ve her bir tüyünde bir sanat eseri gibi nakışlar işlenmiş bir tavus kuşu olacaktır.
Şimdi, o çekirdek ve o yumurtanın kendilerine has basit yapıları ve sıradan halleri vardır. Ancak sonradan ortaya çıkan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın son hallerine nispeten çok mükemmel özellikleri vardır.
Şimdi, sıradan bir insana o çekirdek ve o yumurtanın özelliklerini ağaç ve kuşun özellikleri ile irtibatlandırıp anlattığımız zaman olması gereken, çekirdekten ağaca kadar veya yumurtadan mükemmel bir tavus kuşu oluncaya kadar olan mertebelere bakarak o ağaç veya yumurtaya bakmalıdır. Yoksa, “Küçük bir çekirdekten yüzlerce hurma çıktı.” veya “Şu yumurta, kuşların sultanı olabilecek güzellikte yaratılan bir tavus kuşudur.” denilse aklı almadığından inkâr edecek, yalanlayıp inanmayacaktır.
İşte, misaldeki gibi, Peygamber Efendimizin (ASM) insan olmasının gerektirdiği hallerini, o çekirdek veya o yumurtaya benzetirsek, peygamberlik vazifesi ile parlayan nurani şahsiyeti de, cennetin bir tûbâ ağacı veya hümayun kuşuna benzeyecektir. Hem de bu manevi yönü daima daha da yükselmeye devam etmektedir. Çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi ümmetinin her zaman yaptığı ibadetlerinin, amellerinin ve dualarının bir misli O'nun (ASM) sevaplarına eklenmekte ve manevi mertebesinin her geçen zaman daha da artmasını sağlamaktadır. Onun için, insan olmasının gereği olan yönleri duyulduğu zaman diğer taraftan, Refref’e binip, Hz. Cebrâil’i arkada bırakıp, Kab-ı Kavseyne çıkarak Cenab-ı Allah'a muhatap olan nurani manevi şahsiyetine de hayal gözümüzü kaldırıp bakmamız gerekmektedir. Yoksa ya hürmetsizlik ederiz veya nefsimizin ve şeytanımızın da yardımı ile inkâr ederiz.
Kulluk yönü itibariyle bile "Bir işe sebep olan, o işi bizzat yapan gibidir."sırrınca, her gün, hattâ şimdi de bütün ümmetinin ibadetleri kadar bir muazzam ibadet, O'nun (ASM) sevaplarına eklenmektedir. Cenab-ı Allah'ın nihayetsiz rahmetine, nihayetsiz bir surette, nihayetsiz bir kabiliyetiyle mazhar olduğu gibi, her gün hadsiz ümmetinin hadsiz duasına mazhar olmaktadır.
"Levlake levlake, lema halektul eflak" kudsi hadisi sırrınca şu kâinatın yaratılışın asıl gayesi, tarihlerin şahitliği doğrultusunda en mükemmel insan (1), Kâinatın Hâlık' ı olan yaratıcımızın tercümanı olan mübarek şahsiyetini ve mahiyetini tam olarak anlamak için kitaplardaki vasıfları ve halleri kâfi gelmemektedir.
Meselâ, Hazret-i Cebrâil ve Mikâil iki muhafız gibi Bedir Savaşı'nda yanında bulunan, Hz. Cebrail'i geride bırakarak Mi'raç'da Cenab-ı Allah ile görüşecek kadar yüksek makamlara erişen manevi mahiyetini bir kenara bırakıp; savaşta zırh giyen, yara alan, hasta olan, açlık çeken, ticaret yapan, sahabeleri ile bir arkadaş gibi sohbet eden, bir aile reisi olarak eşleri ve çocukları ile ilgilenen, torunları ile oynayan,.. vb. insani yönleri ile değerlendirmeye kalkmak hata olacaktır.
İşte, yukarıda anlatıldığı gibi Efendimizin (ASM) insani yönü ile alakalı duyulanlar karşısında hata yapmamak için, bir de başımızı kaldırıp hakikî mahiyetine ve peygamberlik vazifesi ile Cenab-ı Hakk'ın elçisi ve Rehber Kitabının tercümanı olan asıl nuranî manevi şahsiyetine bakmak lâzımdır. Yoksa, ya hürmetsizlik eder veya şüpheye düşer.
Anlatılanların daha iyi anlaşılması için şöyle iki misal verilebilir: Örneğin bir hurma çekirdeğini düşünelim. O hurma çekirdeği toprak altına bırakılıp, zamanla büyüyerek koca meyveli bir ağaç olur. Hem gittikçe her tarafa dal ve budak verir büyür. Veya bir tavus kuşu yumurtası düşünelim. Zamanı gelince o yumurtadan yavru bir tavus kuşu çıkar. Sonra, mükemmel olarak yaratılmış ve her bir tüyünde bir sanat eseri gibi nakışlar işlenmiş bir tavus kuşu olacaktır.
Şimdi, o çekirdek ve o yumurtanın kendilerine has basit yapıları ve sıradan halleri vardır. Ancak sonradan ortaya çıkan ağaç ve kuşun da, o çekirdek ve yumurtanın son hallerine nispeten çok mükemmel özellikleri vardır.
Şimdi, sıradan bir insana o çekirdek ve o yumurtanın özelliklerini ağaç ve kuşun özellikleri ile irtibatlandırıp anlattığımız zaman olması gereken, çekirdekten ağaca kadar veya yumurtadan mükemmel bir tavus kuşu oluncaya kadar olan mertebelere bakarak o ağaç veya yumurtaya bakmalıdır. Yoksa, “Küçük bir çekirdekten yüzlerce hurma çıktı.” veya “Şu yumurta, kuşların sultanı olabilecek güzellikte yaratılan bir tavus kuşudur.” denilse aklı almadığından inkâr edecek, yalanlayıp inanmayacaktır.
İşte, misaldeki gibi, Peygamber Efendimizin (ASM) insan olmasının gerektirdiği hallerini, o çekirdek veya o yumurtaya benzetirsek, peygamberlik vazifesi ile parlayan nurani şahsiyeti de, cennetin bir tûbâ ağacı veya hümayun kuşuna benzeyecektir. Hem de bu manevi yönü daima daha da yükselmeye devam etmektedir. Çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi ümmetinin her zaman yaptığı ibadetlerinin, amellerinin ve dualarının bir misli O'nun (ASM) sevaplarına eklenmekte ve manevi mertebesinin her geçen zaman daha da artmasını sağlamaktadır. Onun için, insan olmasının gereği olan yönleri duyulduğu zaman diğer taraftan, Refref’e binip, Hz. Cebrâil’i arkada bırakıp, Kab-ı Kavseyne çıkarak Cenab-ı Allah'a muhatap olan nurani manevi şahsiyetine de hayal gözümüzü kaldırıp bakmamız gerekmektedir. Yoksa ya hürmetsizlik ederiz veya nefsimizin ve şeytanımızın da yardımı ile inkâr ederiz.
Yorumlar