Bu günlerde her şey ayan beyan ortada.
Paralel Yapı denilen karanlık, kirli, pis işler ve ne kadar gizli kusurları araştırma, özel hayata müdahale, röntgencilik, şantaj, tehdit… olayı varsa içinde olan “örgüt” karşısında şaşkın bir vaziyettedir. 76 milyon insan bütün bunlari biliyor.
Bu sayılanların ve daha fazlası pisliklerin arkasında bu yapının, onun da arkasında görünüşte dindar insanların olması ne kadar acı ve ibret vericidir. Nerden nereye değil mi? Aman Allah’ım, sen ayaklarımızı kaydırma!
Nerden mi böyle düşünüyoruz?
Gazeteleri, dergileri, televizyonları açıktan destekliyor onların mücadelesini.
Gerçi çok sıkıştılar mı “bunlarla alakamız yok” diyorlar, ama alem sersem değildir. Aman Allah’ım, ne kadar da kolay yalan söylüyorlar?
Kendileri yutsa da (!) millet bu zokayı yutmuyor artık. Büyü bozuldu. “Hizmet” kelimesini nasıl da istismar etmişler?
Artık her şey ayan beyan ortada.
İşte Ahmet Keleş de anlattı: “Hizmet” dediğimde piramidin ilk üç katında yer alanların yaptıkları faaliyetleri kastediyorum. Bunlar, gerçekten Dinî, Ahlâki bir eğitim hizmeti vermektedirler.”
Bizim bu kardeşlerimize bir sözümüz yok. Onları Allah için seviyoruz. Çünkü iyi niyetliler. Bir zamanlar biz de aynen onlar gibiydik. Şimdi bizi sevmeseler de, menfaat için, kıskandığımız için, politik çıkar için böyle yaptığımız iftiralarını etseler de, içinde bulundukları ruh hallerini bildiğimizden, hem üzülmüyor, hem de onlara kırılıp gücenmiyoruz.
Amma gelelim şimdi piramidin gerisine:
“Yukarıdaki son üç kat ise bu ilk üç katın oluşturduğu toplumsal kabul ve değeri kendi “Örgütsel” hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmaktadırlar. Yani, alttakilerin niyeti ile üsttekilerin niyeti aynı değil.”
Anladınız mı şimdi ey hizmetin hakiki kahramanları! Ama maalesef aynı zamanda her mü’min gibi biraz saf olan ey kandırılmış kardeşlerimiz, olan bitenin farkında mısınız?
Hala anlamadınızsa, işte size doğru ile yanlış çizgi arasındaki yanıltıcı nokta: “Bu büyük zıtlığı kamufle eden ve görünmemesini, anlaşılmamasını sağlayan figür ise Hocaefendi’dir.”
Hemen inkar etmeyin, bunu bilen ve yakınında yaşayan birisi söylüyor; Allah Teâlâ’nın verdiği aklı azıcık kullanın:
Hemen inkar etmeyin, bunu bilen ve yakınında yaşayan birisi söylüyor; Allah Teâlâ’nın verdiği aklı azıcık kullanın:
“İşte bu iki zıt durumu birden temsil ettiği içindir ki ciddi çelişkiler sergilemekten kurtulamıyor. “Bu ne, bu ne” diye insanı hayrette bırakan halleri, sözleri ve davranışlarının nedeni bu zıtları temsilden kaynaklanmaktadır.”
Evet, Gülen maalesef tezatlar yumağıdır…
Bu yüzden İslam’a hizmet ederek sevilen hiçbir kimseye tahammülü yoktur. Milletin sevdiği şahsiyetler için “ölüm bedduaları” seansı yapmaktan kaçınmıyor. En yakınlarını takip ettiriyor, istişarede farklı düşünenleri kovuyor, kendinden başka büyük tanımıyor. Akıbetinden gerçekten de korkulur.
Geldik yazının en tehlikeli bölümüne:
Anlıyoruz ki adam bir tarihte ‘cemaat olgusundan” bir “örgüt yapısına dönüşme” kararını vermiş. Bunu da karanlık güçlere yaslanarak yapmış. Ama hizmetin alt kademelerinde çalışan saf Müslümanlar bunu nerden bilecekler?
O kadar da saf olmaya gerek yok. Bence şurdan bilecekler: İşte şimdi o camiadan ayrılanlar birer ikişer konuşuyorlar. Meğer zamanında gören görmüş ama sessizce ayrılmış. Fakat halk yine mazurdur belki. Çünkü o ayrılanlar, işin iç yüzünü görecek kadar hem ilim, hem de fiilen cemaatin içini bilen insanlardır. Herkes o seviyede olamaz ki.
Ama artık şimdi olsun o ayrılanları sorgulamalı ve gerçeği görmeli değiller miydi?
Bu haklı bir soru değil midir?
Ali Bahtiyar Nisan / 2014
Yorumlar