ABDÜLHAMİD'İN DİRAYETİ
Bu tarihî dönemeçte tarihimizle yüz yüze gelmemiz
kaçınılmaz; daha doğrusu tarihimizle ve
Sultan II. Abdülhamid'le. Abdülhamid Han'ın Yahudiler ile
Siyonistleri nasıl hassas bir ölçüyle ayırt ettiğini ve teb'ası olan
Yahudilerin haklarının korunmasına ne denli ihtimam gösterdiğini, öte yandan
ülkesinin bir parçasını koparma planları yapan Siyonistlere karşı ne denli
şiddetli davrandığını görmek için Yahudi tarihi uzmanı Avram Galante'nin
"Abdülhamid ve Siyonizm" adlı makalesinden daha güvenilir bir kaynak
bulunamaz. Henüz Türkçeye tercüme edilmemiş olan makalede Abdülhamid'in, çok
güvendiği Hahambaşı Moşe Levi'yi alışık olunmadık bir şekilde azarlayıp tehdit
ettiği ve ayağına kapandırıp özür dilettiği bizzat Levi'nin torunu Yeşua
Eşkenazi'nin verdiği belge ve bilgilere dayanılarak anlatılmıştır. Bu hararetli
günlerde Abdülhamid'in zekâ ve dirayetinden günümüze düşecek damlalara ne denli
ihtiyacımız olduğunu görüyorsunuz.
FİLİSTİN İÇİN YAHUDİ GÖÇÜNE İZİN
Siyonizm'in kurucusu Theodor Herzl, yanında Moşe Levi ile
kapı kâhyası olduğu halde Sultan'ın huzurundadır. Herzl, Yahudilere gösterdiği
ihtimamdan dolayı Sultan'a teşekkür eder ve bir meblağ karşılığında Filistin'e
Yahudi göçüne izin vermesi ve Girit'e benzer bir özerklik tanıması teklifinde
bulunma cüretini gösterir.
ABDÜLHAMİD'DEN A TRATEJİK YANIT
Abdülhamid'in cevabı son derece diplomatiktir:
"Yahudilere güven duymuş olmam, teklifinizi reddetmeme mani değil."
Ardından da topu ustaca bakanlar kuruluna atar. Böylece bir yandan Herzl'in
niyet ve çapını ölçmek için zaman kazanırken, diğer yandan ilişkiyi kesmeksizin
zamana yayma stratejisini izler. Tecrübesiz Herzl, bunun olumlu bir cevap
olduğunu zannederek sevinecek ve yandaşlarına telgraf çekerek 'bu iş oldu'
mesajı gönderecektir. Ancak bu cevap, aslında "olumsuz bir evet"
demekti, zira 3 ay sonra Filistin'e ne şekilde girmiş olursa olsun bütün
Yahudilerin sınır dışı edilmesini emreden iradenin altında da Abdülhamid'in
imzası olacaktı. Demek ki, hayır diyemeyeceği durumlarda muhatabının içine
gömüleceği bir cevap yumağı sunmak bir Abdülhamid klasiğiydi.
Fakat Galante, Abdülhamid'in sanki Filistin'e yerleşme izni
verdiği anlamına gelecek bu cevaptan kuşkulanmıştır. Zira tanıdığı Abdülhamid
imkânı yok böyle bir şey yapmazdı. Bu işin içinde bir iş vardı ama neydi?
Bu soruyu eski Ayan üyelerinden Behor Efendi'ye sorar. O da,
Abdülhamid'in Herzl'e görüşmeden sonra altın bir kravat iğnesi hediye ettiğini,
bundan, iğneyi hediye ettiği kişiye çok öfkelendiği ve iğneyi göğsüne saplamak
istediği manasının çıktığını söyler. İlk işaret alınmıştır. Gerçekte Abdülhamid
bu nezaket gösterisi halinde geçen görüşmeden hiç hoşnut olmamıştır. İçy üzünü
Levi'nin torunu açıklar.
MOŞE LEVİ 3 GÜN HAPSEDİLDİ
Herzl Viyana'ya döndükten sonra Abdülhamid Hahambaşı'nı
çağırır. Levi sabahın 9'unda Saray'a gider ve huzura girmek için izin ister.
Sultan cevap verir: "Biraz beklesin". Öğleye doğru Başmabeyinci
Sultan'a kaymakamın beklemekte olduğunu hatırlatır. Cevabı aynı olur. Akşam
olurken Sultan bugün gitmesini ve yarın gelmesini söyler. Moşe Levi, Sultan'ın
işlerinin çokluğu nedeniyle kendisiyle görüşemediğini düşünerek ertesi gün aynı
saatte Saray'a gelir. O gün de huzura kabul edilmez. Levi bu kez Saray'dan
ayrılırken, Sultan'ın kendisine karşı olan tutumundan kuşkulanmaya başlar.
Üçüncü gün de aynı şekilde bekletilir. Bu durum Başmabeyincinin de garibine
gider ve Sultan'a Hahambaşı'nın beklediğini hatırlatır. O da güneş battıktan
sonra huzura getirmesini söyler. (Bu, Abdülhamid'in önemli mevkilerdeki
kişileri cezalandırma yöntemiydi. Bu bir tür tutuklamaydı. Moşe Levi bu uygulamaya
göre 3 gün hapsedilmişti.
Yıldız Selamlığı. Abdülhamid döneminde hiç aksatmadan
yapılan Cuma selamlıkları devletin ihtişamını sergileme törenleriydi aynı
zamanda.
SULTAN'IN AYAKLARINA KAPANDI
Sultan, Hahambaşı'na soğuk davranır ve birkaç dakikalık bir
sessizlikten sonra kuru ve sert bir ses tonuyla "Hahambaşı (normalde
"Hahambaşı Efendi" derdi, bu hitap şekli kızgınlığını gösterir),
amcam Abdülaziz tahtta olduğu zamandan beri sizi tanırım ve birkaç gün öncesine
kadar sadakatinizi takdir ederdim. Fakat Herzl'in gelişinden sonra bu
sadakatten ayrılmış olduğunuzu esefle gördüm. Bir karışlık toprak parçasının
bile verilemeyeceğini çok iyi bilen siz Hahambaşı, nasıl oldu da
İmparatorluğumun, Müslüman ve Hıristiyan alemlerinin gözlerinin üzerinde olduğu
bir parçasına ilişkin olarak benden böyle bir talepte bulunması için o adamı
buraya getirebildiniz? Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim
benim ve devletimin başına kim bilir neler gelirdi! O adamın beni ziyaret
etmekteki amacından haberiniz var mıydı, yok muydu? Burada nelerin
konuşulacağını bilmiyor muydunuz? Cevap veriniz!"
Üzgün ve mahcup olan Hahambaşı şu cevabı verdi: "Size
hep sadık kaldım. Şimdi de sadığım ve hep sadık kalacağım. Efendimiz, yemin
ederim ki, burada Siyonizm'den söz edileceğini bilmiyordum; Herzl bu konuda
bana hiçbir şey söylemedi. Beni onun suç ortağı olmakla suçlamayın. Ben
masumum, milletim de masumdur!" Bunları söyledikten sonra, Moşe Levi ayağa
kalktı, ağlayarak Sultan'ın ayaklarına kapandı ve kendisini ve milletini
affetmesini istedi.
Tayland Prensi (ortada, sağda olanı) Sarayı ziyaretinden
çıkarken fesle poz veriyor.
Sultan öfke ile ayağa kalktı ve şöyle dedi:
"O adamın ziyaretinden haberinizin olmadığını
söylüyorsunuz. Oysa mektubunuzda onun benimle Yahudi milletine ilişkin bir
konuda görüşmek istediğini yazıyorsunuz! Ne demek oluyor bu?!" Moşe Levi
gözleri yaşla dolu bir vaziyette şöyle cevap verdi: "Efendimiz, o adam
gazeteci, zatıalinizin genel olarak Yahudi sorunu konusundaki görüşlerinizi
öğrenmek istediğini zannetmiştim". Yetmişlik bir ihtiyarın karşısında
ağlamasından duygulanmış olan Sultan şöyle dedi: "Şimdi sizin masum
olduğunuzu anladım." Mabeyinciyi çağırdı ve Hahambaşı'nı dinlendirmesini
emretti. Torununun anlattığına göre Moşe Levi bu azardan sonra 15 gün hasta
yatmıştır.
Son Sultan'dı gerçekten de. Şu sözünün ışıltısı bugüne kadar
geliyor: "Bu adamın talebinin yüzde birini bile kabul etseydim benim ve
devletimin başına kim bilir neler gelirdi!"
Kabul etmediğin için başına neler geldiğini biliyoruz Sultanım!
Konuk yazar: M Mustafa Öztürk Mart / 2014
buradan facebook sayfamıza gidebilirsiniz
Yorumlar