Ana içeriğe atla

Bizim karşı olduğumuz Cumhuriyet değil, sizin Kemalist tasallut rejiminizdir.


Biz Cumhuriyete değil Kemalist tasallut rejimine karşıyız


Belki de tane tane anlatmamız gerekecek… Cumhuriyete karşı değiliz. Bilakis Cumhuriyeti çok seviyoruz.

Kemalist değiliz… CHP’ye oy vermiyoruz.

Mustafa Kemal’e Peygamber, Nutuk’a kutsal kitap, Anıtkabir’e Kabe muamelesi yapmıyoruz.

Bazı darbelerin “iyi” bazı darbelerin “kötü” olduğunu savunmuyoruz. Bütün darbeler kötüdür.



Recep Peker mamulü “tektipleştirme” projesinden “ulus” yaratılabileceğine inanmıyoruz.

Mahmut Esat Bozkurt’u “gelmiş geçmiş en büyük hukukçu” saymıyoruz.

Parvus Efendi’yi “değerlerimiz” arasında sıralamıyoruz…

Bedri Baykam’ın kolaj çalışmalarına bayılmıyoruz…

Zülfü Livaneli dinlediğimizde “devrim, devrim” diye kendimizden geçmiyoruz.

Fakat, biz de Cumhuriyetçiyiz. Hayır, öyle değilmiş… Cumhuriyet aynı zamanda bir idealmiş. Bu idealin müntesibi olabilmek için, “ortaçağın karanlıklarına son verip aydınlatma sürecini başlatanlara” iman etmemiz gerekirmiş.

İman edelim de, Avrupalı ulusların 1500’lü yıllarda idrak ettiği ortaçağ, nasıl oluyor da, 1920’lere kadar topraklarımızda hüküm sürebiliyor?

Nedir ortaçağ? Elbette, Avrupalı uluslar ortaçağa son vermek ve “Rönesans reformlarını” bihakkın hayata geçirebilmek için, iki yüz yıl süren “kıyım, kırım ve kıtlık sürecinden” geçti; çok kan döküldü, çok ocaklar söndü, çok acılar çekildi.

Biz bu işi hangi aralıkta yaptık? Kahraman ve seciyesi yüksek ulusumuz, nasıl oldu da, hiç zahmet çekmeden, hiçbir acıya garkolmadan, tabir caizse “hiçbir masraf yapmadan” bir gecede ortaçağdan çıkıp çağdaş uygarlık düzeyine ulaşıverdi?

Nasıl oldu bu? Daha doğrusu, kim yaptı? Şimdi Zülfü Livaneli okuru bir şaşkın çıkıp, “Kim olacak, elbette radikal cumhuriyetçiler” diyecek.

O zaman şu soruyu cevaplamaları gerekiyor: Türkiye’nin ortaçağında, gerçekte, insanların zulüm altında inim inim inledikleri “baskıcı, tiran, çağdaş değerlerle kavgalı” bir rejim mi hüküm sürüyordu?

Bakalım. Bakıyoruz ve şunu görüyoruz: “Türkiye’nin ortaçağı” sayılan 1900’lü yıllarda İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, Sultan Abdülhamit’in 33 yıl düşe kalka sürdürdüğü yarı başkanlık sistemi yıkılmış, yerine “çok partili parlamenter sistem” kurulmuş. Öncesinde de bir sürü reforma imza atılmış, bir sürü yenileşme yapılmış, altyapı hizmetleri tamamlanmış, demiryolları ağı Hicaz’a kadar uzatılmış, eğitim ve sağlık modernleştirilmiş, çağdaş üniversiteler kurulmuş…

Prof. Çağlar Keyder’e göre, 1908’in özgürlükler ortamı, cumhuriyet rejimine göre daha ileri bir noktadaydı.

Meşruti monarşi 1908’de yürürlüğe girmiş, birden fazla parti “böylece” örgütlenme imkânı bulabilmişti. Temsil mekanizması ise, kültürel aidiyetler gözetilerek oluşturulmuştu.

Radikal cumhuriyetçiler Türkiye’de ortaçağa son verdi. Sonra ne oldu biliyor musunuz?

İstiklal Mahkemeleri süreci başladı. CHP dışındaki tüm siyasî partiler kapatıldı. Millî Kurtuluş Mücadelesi’ni başlatan ve 1920 yılında Ankara’ya taşınarak TBMM adını alan “Osmanlı Mebusan Meclisi”nin bazı üyeleri, ya parlamento dışında bırakıldı, ya da 150’likler listesinden sürgüne gönderildi. Bu cümleden olarak, TBMM’nin alaşağı edilmesiyle sonuçlanan dört askerî darbeyi de radikal cumhuriyetçilerin “başarı” hanesine yazabiliriz.

Demek ki, marifet, Cumhuriyet kurmak değilmiş.

Marifet, onu demokratik değerlerle donatmak ve halkın cumhuriyeti kılmakmış…

Bizim karşı olduğumuz Cumhuriyet değil, sizin Kemalist tasallut rejiminizdir.

Ahmet KEKEC

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...