OSMANLI ÇANAKKALE ŞEHİDİ TEĞMEN İBRAHİM NACİ'NİN GÜNLÜĞÜ 98 YIL SONRA ORTAYA ÇIKTI
1915, Mayıs’ın son haftası. Çanakkale’ye asker taşıyan Şirket-i Hayriye vapurundayız. Cepheye gidiyoruz.
Bizimki 70 numaralı vapur. Herkes, 38 numaralı Sultanhisar Vapuru’nu konuşuyor; çünkü o vapurun gemi süvarisi: “O askerler ki, yarın Çanakkale’de düşmanı karşılayacaklar, belki çoğunun ruhları bu ebedî maviliğe karışacak.” demesiyle ünlü.
Şirket-i Hayriye’nin nice yolcusu dalgın. Biri de benim: 71. Alay, 10. Bölük’ten Teğmen İbrahim Naci.
21 yaşındayım. Yol, kader, cephe arkadaşlarımın çoğu benden genç.
Hayal âlemindeyiz.
Siz hiç denize bakarken, parçalanmış vücudunuzu, dalgaların üzerinde bir aşağı bir yukarı yüzerken gördünüz mü?
Ben gördüm!
Yok, korkudan değil. İnanın, korkmuyorum.
Korkmuyoruz!
Dönmemek üzere uğurlandık biz; kınamızı analarımız, eşlerimiz yaktı.
Denizde ya da karada… Şarapnelle ya da kurşunla…
Vapurda en fazla duyduğum yakarış şuydu: “Nasip eyle Yarabbi!”
Gidenin ardından, “Mertebesini buldu.” diyoruz; mertebelerin en yücesiyle müjdelendiler çünkü.
Aramızda evine dönmeyi arzulayan var mı bilmem. Benim de bekleyenim var; ama içimi Rabbim okuyor, şehit olmayı diliyorum. Olur da dönersem, gazi olmayı!
Öyle uğurladı annem.
ALLAHAISMARLADIK..!
Kerevizdere’deydik. 21 Haziran 1915 Pazartesi günü, son olarak şunları yazdım:
“Saat 07.00. Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayır eylesin.”
“Saat 11.00. Muharebeye girdik. Milyonlarca top ve tüfek patlamaları… Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allahaısmarladık..”
1915, Mayıs’ın son haftası. Çanakkale’ye asker taşıyan Şirket-i Hayriye vapurundayız. Cepheye gidiyoruz.
Bizimki 70 numaralı vapur. Herkes, 38 numaralı Sultanhisar Vapuru’nu konuşuyor; çünkü o vapurun gemi süvarisi: “O askerler ki, yarın Çanakkale’de düşmanı karşılayacaklar, belki çoğunun ruhları bu ebedî maviliğe karışacak.” demesiyle ünlü.
Şirket-i Hayriye’nin nice yolcusu dalgın. Biri de benim: 71. Alay, 10. Bölük’ten Teğmen İbrahim Naci.
21 yaşındayım. Yol, kader, cephe arkadaşlarımın çoğu benden genç.
Hayal âlemindeyiz.
Siz hiç denize bakarken, parçalanmış vücudunuzu, dalgaların üzerinde bir aşağı bir yukarı yüzerken gördünüz mü?
Ben gördüm!
Yok, korkudan değil. İnanın, korkmuyorum.
Korkmuyoruz!
Dönmemek üzere uğurlandık biz; kınamızı analarımız, eşlerimiz yaktı.
Denizde ya da karada… Şarapnelle ya da kurşunla…
Vapurda en fazla duyduğum yakarış şuydu: “Nasip eyle Yarabbi!”
Gidenin ardından, “Mertebesini buldu.” diyoruz; mertebelerin en yücesiyle müjdelendiler çünkü.
Aramızda evine dönmeyi arzulayan var mı bilmem. Benim de bekleyenim var; ama içimi Rabbim okuyor, şehit olmayı diliyorum. Olur da dönersem, gazi olmayı!
Öyle uğurladı annem.
ALLAHAISMARLADIK..!
Kerevizdere’deydik. 21 Haziran 1915 Pazartesi günü, son olarak şunları yazdım:
“Saat 07.00. Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayır eylesin.”
“Saat 11.00. Muharebeye girdik. Milyonlarca top ve tüfek patlamaları… Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allahaısmarladık..”
Yorumlar