Ana içeriğe atla

Atatürk Dersim Harekatının Merkezinde


Atatürk Dersim Harekatının Merkezinde


Dersim’e yönelik askeri harekâta dair dikkatlerden kaçan bir ayrıntı daha ortaya çıktı. 1937’deki harekâta ‘görülen lüzum’ üzerine Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı da katılmış. 4 Mayıs 1937 tarihinde Milli Savunma Bakanlığı’nın 4. Genel Müfettişliği’ne gönderdiği yazı bunu doğruluyor. Yazıda, “Muhafız alayının usta erleri ve yalnız süvari bölüğü ve bir dağ bataryasının Ankara’dan trenle Elazığ’a hareket ettirileceği.” belirtiliyor.

Uluğ da olayı doğruluyor

Yine Dersim harekâtına Albay İsmail Hakkı Tekçe komutanlığındaki Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’nın gönderildiği bilgisini o dönemin CHP Kütahya Milletvekili Naşit Uluğ da teyit ediyor. Uluğ, ‘Tunceli Medeniyete Açılıyor’ adlı kitabında olayı şöyle anlatıyor: “Doğudan tertip edilen kuvvetlere Ankara’dan Muhafız Alayı da iştirak etti ve bu kuvvetlere Nazımiye, Keçiseken, Sin ve Karaoğlan hattına süratle varmak vazifesi verildi. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Asbaşkan Orgeneral Asım Gündüz ve kurmayları Dersim’e giderek harekâtı takip etti.”

Atatürk’ün en güvendiği adamlardan biri olan Uluğ, aynı zamanda o dönemde Cumhuriyet gazetesi yazarıydı. Muhafız Alayı’nın 7 Haziran tarihinde Dersim’de olduğu tahmin ediliyor. Çünkü Alay Komutanı Albay İsmail Hakkı Tekçe’nin aynı tarihte Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan, 17. Tümen Komutanı Tuğgeneral Kemal Ergüden, 62. Alay Komutanı Albay Şemsettin, Jandarma Alay Komutanı Yarbay Cevdet, Beyaz Dağ’da buluşup harekâtın gidişatı yönünde görüştüğü biliniyor.

18 Haziran’da trenle Elazığ’a gelen İnönü, 21 Haziran’da beraberinde Sağlık Bakanı Refik Saydam, 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Kazım Orbay, 4. Genel Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan ve 7. Kolordu Komutanı Korgeneal Galip Deniz ile harekât planı üzerine bir toplantı yapmıştı. Albay İsmail Hakkı Tekçe, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kritik görevlerde bulunmuş bir isim. Ayaklanmaları bastırmakta ünlenmiş Topal Osman, Atatürk’ü koruyan Muhafız Alayı’nın ilk komutanıydı. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’i asarak ödürünce Atatürk’ün emriyle Tekçe tarafından öldürüldü.

CHP Milletvekili Naşit Hakkı Uluğ anlatıyor

Dersim nasıl medenileştirildi!

Gazeteci Naşit Hakkı Uluğ tarafından yazılan ‘Tunceli Medeniyete Açılıyor’ kitabı 1939’da basıldı. Operasyon sonrasında Dersim’in resmi ideoloji tarafından nasıl şekillendirildiğinin kanıtı olan kitapta, Uluğ, Dersimlileri ‘tembel, esrarkeş, asi tabiatlı’ olarak niteliyor, ‘tetik kullanmaya alışkın ellerin nasırlaştırılacağı ve yapıcı insan haline getirileceği’ni anlatıyor. Uluğ, ‘kara cahil’ olarak nitelediği halk için 1937 harekâtının kurtarıcı olduğunu savunuyor. Uluğ, İnönü ve Atatürk’ün birbirlerini izleyen tarihlerde Dersim’e ziyaret gerçekleştirdiğini de ‘İnönü Dersim’de’, ‘1937 Harekâtının Sonunda’, ‘Atatürk Dersim’de’ bölümleriyle doğruluyor. Operasyonun sonunda varılan nokta kitapta, “Bu dava, Kemalizm’in yapıcı vasfının yeni bir muvaffakiyet sahası olacaktır ve daha bugünden olmuştur bile.” sözüyle özetlenmiş.

Çocuk nasıl büyür

‘Dersimli Çocuk Nasıl Büyür’ başlığında, “Çocuk Dersim’de bir ot gibi büyür” ifadesi yer alıyor. ‘Gelinlerin ekseriyetle ilk geceden gebe kaldığı”, “kadınların erkekten kaçmadığı”, “konu komşunun birbirinin malına göz diktiği” bir kültür portresi çizen kitap, Dersim’de gerçekleştirilmesi beklenen hedefi de ortaya koyuyor: “Dersimlinin kuvveti ayağında, baldırında ve ciğerindedir. İyi koşucudur, fakat yapıcı değil. Kazmayı kayaya kuvvetle vurup saplayamaz, omuzu ve beli, meselâ bir Orta Anadolu çocuğunun vücudu gibi ‘yapıcı insan’ gövdesi halinde teşekkül etmemiştir. Kazmayı vurup kayaya saplayamayan bu omuzlar, kuvvetli bir bel hareketiyle bir parçayı koparıp yerinden sökemez. ”

Daha sonra “Dersim’in kayıp kızları” olarak nitelenen ve ailelerinden ayrılarak enstitülere gönderilen kız çocuklarının hikâyeleri de kitapta yer alıyor. Bu kızları, ‘Tunçelinin müstakbel kadın eğitmenleri’ olarak niteleyen yazar, bu kızlardan biriyle de konuşmuş. Tunceli’nde yaşanan gelişme kitapta övülüyor, operasyonun ardından 5 hükümet konağı, 10 mektep, 9 kışla, 5 nahiye karakolu yapıldığı bilgisi veriliyor. Bütün bu harcamalar üç buçuk milyon lira tutmuş. O dönemde yapılması düşünülen bir de anıt var: “11 metre yükseklikte bir anıt dikilecektir. Bu anıt bir kasaturayı andırmaktadır. Kaidenin üzerine şehitlerin adı kazılacaktır. Vatan uğrunda ölenlerin ruhu şâd olsun.” Kitapta bahsedilen anıt bugün Mameki ilçesi girişinde bulunuyor.

İngiltere’ye hiç mektup yazmadı

Dersim operasyonu sonrasında 1 Temmuz 1938’de Hatay üzerinden Halep’e giden ve Dersim’in önde gelen fikir insanlarından biri olan Baytar Nuri’nin, Seyit Rıza tarafından İngiltere’ye yazılan ve operasyona gerekçe gösterilen mektubu kaleme aldığı öne sürülüyor.

Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık tarafından ortaya atılan iddiaya göre, asılmasına neden olan mektup Seyit Rıza tarafından yazılmamış. Saltık mektubu asıl kaleme alan kişinin o dönemde Suriye’ye geçen ve orada Dersim meselesi üzerine uluslararası kamuoyu yaratmaya çalışan Nuri Dersimi olduğunu söylüyor: “Dersim operasyonu üzerine ilk yazılan kitaplar Nuri Dersimi’nin Suriye’de hazırladıklarıdır. Olayların ardından Dersimi’nin Türkiye’ye girişi yasaklanır. Suriye’ye kaçmak zorunda kalır. Baytar Nuri’nin hatıratları sonradan Suriye’de yazılmıştır. Seyit Rıza’nın İngiltere’ye yazdığı mektup hep devlet tarafından ön plana çıkarılıyor. O mektup Nuri Dersimi tarafından yazıldı. Nuri Dersimi o mektubu yazıp Fransız Mangası’na teslim etti. Fransa Devlet Arşivleri’nden bunu doğrulamak mümkün. Seyit Rıza’nın böyle bir mektubu yoktur.” İngiliz arşivlerinde bulunan ve Seyit Rıza’nın idamına gerekçe olarak gösterilen mektup, 30 Temmuz 1937 tarihli, ‘Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına’ hitabıyla açılıyor ve altında Seyit Rıza Dersim Başkomutanı ifadesi yer alıyor.

Seyit Rıza’nın askeri harekâtı başlatan baskını

Dersim isyanının simgesi Seyit Rıza, resmi kaynaklara göre bölgedeki isyanın da en azılı ele başıydı. 1937 yılında Dersim’de bir iç savaşın yaşanmasından endişe eden Seyid Rıza, bir yakınını Alpdoğan Paşa’ya yollayarak kanın durdurulmasını istedi. Dönüşte Sin Köyü’ne misafir olan arabulucu Alpdoğan’ın emriyle Kırgan aşiretinden iki kişi tarafından öldürüldü. İki süikastçi Hozat’ giderek askeri kışlaya sığındı. Seyid Rıza da yanına aldığı 100 kişilik silahlı gücüyle Sin Köyü’nü ve bir karakolu bastı, katillerin kendisine teslim edilmesini istedi. Bu baskında 33 askerin öldüğü iddia edildi. Ve ardından harekat resmen başladı. Çok kan döküldüğünü gören Seyid Rıza, birkaç ay sonra “Canına bir zarar gelmeyecek” sözü üzerine teslim olmaya giderken 12 Eylül 1937’de adamlarıyla beraber tutuklandı. 15 Kasım 1937’de de idam edildi.

Atatürk harekât merkezinde

Desim konusunda en fazla merak edilen ve üzerine bir hayli spekülasyon yapılan konu, Atatürk ve İnönü’nün Dersim harekâtı konusunda bilgilerinin olup olmadığı. Bir fotoğraf Atatürk’ün bizzat Dersim harekâtına bütünüyle hakim olduğunu kanıtlıyor. Fotoğraf, Atatürk’ün kumanda merkezi Elazığ’daki Dördüncü Umumî Müfettişliği’ni 17 Kasım 1937’deki ziyareti esnasında çekildi. Atatürk’ün yanında Dersim harekâatının komutanı Abdullah Alpdoğan var. Atatürk Pertek’e hareket ederek Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü’nü açmış, buradan Pertek’e geçmiş, ardından da Elazığ’a geri dönmüştü.

(Aktifhaber, Kasım 2011)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.

Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur. Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi. Bernar Nahum ve Vehbi Koç o rtaklasa BEKO’yu kurdular. Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır. ***** “Koç ve Doğramacı ailesini yakın izlemeye almak gerek.. Vehbi Koç kimdir? Bakarsınız ipin ucu Bandırma vapuruna kadar gider.. Bernard Nahum da çok önemli bir isim ve tabii Haim Nahum Efendi de öyle.. Koç deyince bugün akla Mustafa Koç, Rahmi Koç gelse de, aslında Koç ailesinin asıl önemli isimleri Kıraçlar. İnan Kıraç da damat..! Bu Hayim Nahum adı önemli.. Lozan’ın perde gerisindeki Siyonist o.. Türkiye’deki “Arap Düşmanı Kemalist Milliyetçilik”i n sponsoru da O. Daha sonra gitti Nasır’a danışman oldu, Arap Yahudilerini örgütledi ve Türk düşmanı Arap milliyetçiliğin in liderliğini üslendi..! Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin arkasında kimler vardı bakın bakal...

israil’in 2. cumhurbaşkanı Atatürk’ün hocası Şemsi Efendinin oğlu

SABETAY ve PAKRADUNİ’ ler   Selanikli'nin yakın dostları TSK’nın hazırladığı “Atatürk Köşesi”nde Mustafa Kemal Paşa’nın boyunun 1.74 olduğu yazıyor. Bugüne kadar 1.68 olduğu biliniyordu.. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunu açıklayarak tartışmalara son noktayı koydu. Genelkurmay Başkanlığı Atatürk’ün boyunun bilinenin aksine 1.68 değil, 1.74 olduğunu açıkladı. Atatürk’ün boyu 1.74 i ken, kilosu 74-76 arası, ayak numarasının da 42 olduğu açıklandı. Siz babasının adının Ali Rıza, annesinin adının Zübeyde olduğunu kabul etmeye devam edin ve tabii Selanik’te doğduğunu da! Resmi tarih iddiasını

Atatürk un SEVGILISI Fikriye nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi.

Hayatı gizemlerle dolu Fikriye’nin intihar etmediği, öldürüldüğü kanaati güçlendi. Yazar Fatih Bayhan tarafından yapılan çalışmada Fikriye’nin aynı zamanda Atatürk’ün imam nikâhlı eşi olduğu ve ondan çocuk aldırdığı iddia ediliyor.  Zübeyde, Makbule, Latife, Fikriye, Sabiha, Ülkü… Atatürk’ün kadınları. Anne, abla, eş, sevgili, evlatlık... Mustafa Kemal’in etrafındaki kadınların her biri ayrı bir araştırma konusu aslında. Latife Hanım ile Atatürk’ün ilişkisi sıradan bir karı-koca münasebeti değildi elbet. Gazi’nin etrafındaki kadınların çoğu güçlüydü şüphesiz. Ama Fikriye’nin durumu farklıydı. Mahzun, acılı, âşık, ihtiraslı, bir o kadar da çocuktu Fikriye. Zaten acılarla örülü hayatı da bunu gösteriyor. Fikriye yitik bir kadındı. Çünkü Atatürk’ün hayatının belki de en gizli kalan parçasıydı.  Atatürk ile Fikriye’nin ilişkisi nasıldı? Fikriye Köşk’te sıradan bir kadın mı yoksa Mustafa Kemal’in kalbindeki en derin yara mıydı? Fikriye intihar mı etti? Atatürk, Fikriye’ye d...